Niğde’de 1955 yılında Doğu Türkistan’dan göç eden Kazak Türkleri tarafından kurulan Altay köyünde Kazak kültürü tüm canlılığıyla yaşatılmaya devam ediyor.
Kültür ve doğa turizmi açısından önemli bir potansiyele sahip olan Niğde’nin Ulukışla ilçesine bağlı Altay köyü, her yıl artan ziyaretçi sayısıyla kentin alternatif turizm rotaları arasında öne çıkıyor. 1955 yılında Doğu Türkistan’dan göç eden Kazak Türkleri tarafından kurulan köy, bugün hala geleneksel yaşam biçimini, mutfağını ve değerlerini koruyor. Kazak kültürünün özgün izlerini taşımaya devam eden köyde geleneksel kıyafetlerden yemeklere, müzikten at biniciliğine kadar birçok kültürel unsur korunuyor. Kıl çadırlarda ikram edilen kımız (at sütü), Kazak mantısı, akçay (sütlü çay) ve Özbek pilavı gibi özgün lezzetler, okçuluk, at binme ve geleneksel kıyafetlerle düzenlenen etkinlikler, köyün kültürel kimliğini ziyaretçilerine yaşatıyor.
“Türkiye’de tek örnek”
Ulukışla Kaymakamı Emir Osman Gökçe, Altay köyünün Türkiye’de benzeri olmayan bir kültürel mirasa sahip olduğunu belirterek, “1955 yılında Kazak Türkü vatandaşlarımızın bu bölgeye göç etmesiyle kurulmuş bir köyümüz burası. Köyümüz kendi karakteristik özelliklerini hala taşımaktadır. Bu yönüyle Türkiye’de tek köy olma özelliği taşımaktadır. Özellikle yemek kültürü hala yaşatılmaktadır. Köyümüzün turistik açıdan geliştirilmesi ve turistik tesislerin artırılması bizim için önem arz etmektedir” dedi.
İl Kültür ve Turizm Müdürü Elif Belkız Baştürk ise, Altay köyünün gastronomi ve kültürel çeşitliliğine dikkat çekerek, “Gerek kültürüyle gerek gastronomisiyle Türkiye’nin pek çok ilinden farklı bir yapıya sahip. Buraya geldiğinizde Kazak mantısı, kımız, akçay, Özbek pilavı gibi özgün tatlarla karşılaşıyorsunuz. Ok atmak, ata binmek, kıl çadırda zaman geçirmek Orta Asya bozkır kültürünü yaşamanızı sağlıyor. Burası adeta yaşayan bir tarih ve herkesin mutlaka deneyimlemesi gereken bir yer” diye konuştu.
Altay köyünün ilk bebeklerinden biri olduğunu söyleyen köy sakinlerinden Abdulmennan Balabakan, “1933 senesinde beyimiz Alp Han, Çinliler tarafından öldürüldü. Ardından oğlu Eliz Han dört yıl boyunca Çinlilerle savaştı. Doğu Türkistan’dan Çin zulmünden kaçarak buraya geldik. 1937’de başlayan göç, Hindistan ve Pakistan üzerinden İstanbul’a uzandı. Ben o zaman 45-50 günlük bebekmişim. Türkiye Cumhuriyeti bizi misafir etti, sonra burada ev verildi. Çiftçilik yaparak hayatımıza devam ettik. O günden beri köyümüz, yurdumuz burası. Kültürümüzü burada yaşatıyoruz” diye konuştu.
Köy sakinlerinden Musa Erol ise, “Bu Altay köyü ilk kurulunca, ilk dünyaya gelen bebek benmişim. Onun için kendi köyümü bırakmak istemiyorum. Kazak geleneğini yaşatıyoruz” dedi.
“Orta Asya’nın kültürünü burada yaşıyoruz”
Altay köyünün sadece bir yerleşim yeri değil, aynı zamanda kültürel bir bellek olduğunu söyleyen ziyaretçiler ise, köydeki atmosferin etkileyici olduğunu belirttiler. Ziyaretçilerden Burçin Eser, “Kazakistan’a gitme şansımız olmadı ama burada o kültürü yaşadık. Okçuluk, ata binme, kımız içme gibi gelenekleri görmek bizi çok mutlu etti. Halk çok sevecen, ortam çok güzel, herkesi buraya bekleriz” dedi.
Erdi Çam ise, “Buraya gelip bu kültürü yerinde görmek istiyordum. Kazakistan’a gitmeden bu kültürü tanımak mümkün. Buradaki insanlar çok misafirperver” diye konuştu.
Gözde Çam da, “Unuttuğumuz Türk kültürünü böyle köyleri ziyaret ederek hatırlayabiliriz. Gerçekten yaşayan bir değerle karşılaştık. Kıl çadırda, otağlarda Orta Asya kültürünü hissetmek, bir film platosundaymış gibi” dedi.
Turizmde yeni bir rota
Tur rehberi Serdar Salcıoğlu da bölgenin alternatif turizm açısından büyük potansiyel taşıdığını vurgulayarak, “Rehberlerin ve acentaların klasik rotalardan çıkıp bu tür alternatif rotaları değerlendirmeleri gerekiyor. Ülkemizin her köşesinde olduğu gibi burada da tanıtılmayı bekleyen güzellikler var. Altay köyü, kültürel miras açısından mutlaka görülmesi gereken bir yer” ifadelerini kullandı.
Yalnızca Kazak Türklerinin göç hikayesini değil, aynı zamanda Türk kültürünün köklerine uzanan bir yaşam biçimini temsil eden Alay köyü, ziyaretçiler için geçmişin ruhunu bugüne taşıyan bir kültür hazinesi niteliğinde.